Tatilime Türkiye’nin doğusundan başlamak istedim. Uçakla Düsseldorf’tan Gaziantep’e uçtuk. Gaziantep’te bir gün kaldıktan sonra Mardin’e oradan da Midyat’a geçtik. Sonrasında ise kızım Merve’nin hep görmek istediği fantastik belde, Kapadokya’ya gitmeye karar verdik. Kapadokya’ya gitmişken Mustafapaşa‚da bulunan bir ahbabımı da ziyaret edeyim dedim. Mustafapaşa o kadar büyülü bir yerdi ki, bir kere girince çıkmak mümkün olmadı.
Mustafapaşa, Ürgüp’e 6 km, Nevşehir şehir merkezine 25 km mesafede. Gezilecek çok yeri var. Aslında bir Rum köyü. Antik döneme kadar dayanıyor.
1924 nüfus mübadelesine kadar 700 civarında taş konağın olduğu, Ortodoks Rumlarının yaşadığı bir köymüş. Şarap ve tıbbi ürün ticareti yapan, zengin bir köymüş. Mübadele sonucu Rumlar Yunanistan’a gidiyor ve yerlerine Türkler yerleştiriliyor. Antik dönem adı Sinasos ve taş mimarlarıyla meşhur. Hatta o dönem Mardin ve Suriye’den bölgeye gelen taş ustaları varmış. Bu sebeple Mardin ve Msutafapaşa’daki taş evlerin mimarisi birbirine çok benziyor. Mustafapaşa koruma altında; 90’ı gecik ev, 30 kadar da kilise ve şapeli var ve hepsi tarihi yapılar. Gezip görme fırsatı bulduğum tarihi eser yapıları dilimin döndüğü kadar size anlatmak isterim.
Kiliseleriyle Turist Çekiyor
1729 yılında yapılan Konstantin Helena Kilisesi, bazı tamiratlar görerek günümüze ulaşmış. Kesme taş mimarisinin güzel örneklerinden biri. Bu şirin köye ruh katan en güzel unsurlar, taş mimarisi zaten. Kilisede freskler de bulunuyor ama epey silinmiş durumdalar. Aziz Nikolaos Manastırı, bir kayaya oyulmuş. İçinde kagir yapıların olduğu ilginç bir manastır. Vaktiyle hem Müslümanlardan hem de Hıristiyanlardan çok saygı görmüş. Bölgenin en eski yapılarından biri.
Aziz Vasilyos Kilisesi, 19. yüzyılda yapılmış. Mimarisiyle ilgi çekiyor. Giriş kısmı dini hikayeler anlatan resimle süslenmiş. Freskleri de mevcut.
Aziz Basil Şapeli, duvar süslemeleri, resimli sahneleriyle en canlı ibadethanelerden biri. Malzemesi ve renkleriyle göz dolduruyor.
Bir diğer kilise ise Aziz Grigorios Kilisesi. Saklı Vadi denilen, gerçekten bulunması güç bir vadide yer alıyor. Bu vadi aynı zamanda büyüleyici bir yer. Taşlara oyulmuş eski mağara evleri yeniden hayat bulmuş gibi. Kilise bazilika tarzıyla yapılmış. Zaman içinde yıkılınca Rumlar tarafından tekrar yapılmış.
Kapadokya Sanat ve Tarih Müzesi Mutlaka Görülmeli
Kapadokya Sanat ve Tarih Müzesi , Kültür Bakanlığı’na bağlı özel bir müze. Sonradan restore edilen 150 yıllık bir konakta kurulmuş. Kapadokya kültürünü anlatıyor ama anlatım biçimi oldukça özgün. Müzede oyuncak bebek kullanılmış. Kapadokya kültürünü bu bebeklere bakarak tanıyorsunuz. Bebek Müzesi olarak da biliniyor. Müze, bu tarzıyla Türkiye’de bir ilk.
Bebeklerin hepsi el yapımı. Müzede 3.000 adet bebek var. Bu bebek koleksiyonunun mimarı ise Sibel Radiye Kül hanımefendi. Bütün bebekler hanımefendiye ait değil, müzenin methini ve orijinalliğini duyan herkes, dünyadan, Türkiye’den; müzeye katkıda bulunmak için hediye bebekler göndermiş. Tabii onlar da el yapımı. Bebekler sadece kültürü değil, tarihi de anlatıyor. Taa Cumhuriyet dönemine kadar uzanan bir tarih üstelik. Hediye gelen bebekler de kendi kültürlerini buraya taşıyarak bir dünya sentezi oluşturmuş adeta. Sibel Radiye Kül Hanımefendiyi tebrik etmeli çünkü bu şirin köye büyük bir hareket katmış. Müze her yıl yüzlerce turist ağırlıyormuş. Ne güzel!
Unutulmayan Asmalı Konak
Evet, şu meşhur dizi! 2002 yılında tüm Türkiye’yi ekranlara kilitleyen dizi Asmalı Konak’ın meşhur konağı da burada. 1800’lü yıllarda inşa edilmiş eski bir Rum evi. 1938 yılında ise kasabaya gelen bir öğretmen tarafından satın alınmış. O tarihten bu yana torunlara kalan bir yapı. Aynı zamanda da Kapadokya’nın en meşhur restoranı. Asmalı Konak artık otel ve restoran olarak kullanılıyor.
Asmalı Konak yolunda ilerleyen diğer bir taş konak ise Aşk ve Mavi dizisinin çekildiği tarihi Sinasos Palace Otel. Taş konağın harika terasından tüm Mustafapaşa’yı görebiliyorsunuz. Günbatımını buradan izleyebiliyorsunuz, gerçekten muhteşem. Korunmuş, iyi bakılmış orijinal bir taş konak. Otel olsa da ziyaret edilebiliyor.
Mustafapaşa’nın En Nezih Oteli: Osiana Hotel
Mustafapaşa’da pek çok otel var ama benim tercihim Osiana Hotel oldu. Hatta tatilimi Mustafapaşa’da geçirme sebeplerimden biri de Osiana Hotel. Ahbabım olan Kapadokya Kültür Derneği Başkanı ve Nevşehirliler Platform Başkanı Mümin Uluç, Hatice Sülün Hanımefendi’den ve Osiana Hotel’den çok bahsedince, burada kalmamak olmazdı. Osiana Hotel, eski bir Rum evi. Dededen torunlara kalmış ve yenilenerek 2015 yılından bu yana hizmet vermeye başlamış. İşletme sahibi Hatice Süngü Hanımefendi. Kendisi müşterileriyle çok yakından ilgileniyor. Aslında müşteri demek yanlış olur. Gerçekten bir misafir gibi, titizlikle ağırlıyor, o sıcaklığı ve samimiyeti hissettiriyor. Hatta köyü gezdirip, tarihini anlatıyor.
Mustafapaşa için özveriyle çalışıyor

Osiana Hotel’in beni mest eden en önemli yanı, taş mimarisi ve tarihi ambiyansı. Elbette mutfağı da çok başarılı. Eşsiz lezzetler sundular, mutfak sorumlularının ellerine sağlık. 9 odalı, sakin, nezih bir ortama sahip. Odalar özel mimari stillerle dekore edilmiş. Gerçekten özel hissediyorsunuz. SPA, açık büfe kahvaltı ve Mustafapaşa şehir merkezine yürüme mesafesinde. Ben bütün gün gezip, akşam otelin verdiği konforla harika vakit geçirdim. Tüm çalışanlara ve yönetime teşekkür ediyorum.
Bu yaz ne yaptın diyenlere ‚Mustafapaşa’yı gezdim‘ dediğimde hafife alanlar oldu. Bir deniz tatili değil, kültür gezisiydi. Ve son yıllarda yaptığım en güzel gezilerden biriydi. Beni anlayabilmeniz için Mustafapaşa’yı görmeniz, kalmanız, tatmanız gerek!